Uyarılar
ÜSKÜDAR-KUZGUNCUK-ÜSKÜDAR YÜRÜYÜŞÜ
30 HAZİRAN SALI
GENEL BİLGİ:
YÜRÜYÜŞ LİDERİ: İBRAHİM KAMİL BİRLİKAY-05333074124
Parkur Zorluğu: KOLAY
Parkur: 10 KM
Görülecek yerler:
Üsküdar Mevlevihanesi, Aziz Mahmud Hüdai Hz., Fatih in Mahkemesi, Sultantepe Özbekler Tekkesi, Fethi Paşa Korusu, Kuzguncuk tarihi evleri, Kuzguncuk Bostanı, Sanat galerileri, Beth Ya'akov Sinagoku, Surp Kirkor Lusaroviç Kilisesi ,Kuzguncuk Yeni Camii
Fatih Sultan Mehmet`in yargılanıp elinin kesilmesine karar verilen dava, Üsküdar Gülfem Hatun Mahallesi`ndeki 11 numaralı kırmızı taş binada görülmüştü. 1941`den sonra ofis, terzi, kuaför ve halı dükkanı olarak kullanılan binanın izine yıllar sonra ulaşıldı.
İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’dir. Fatih, şehrin sadece imarı ile uğraşmadı. İlk İstanbul kadısının da atanmasını sağladı. Bursa Müderrisi Hızır Bey, şehrin ilk kadısı olarak atandı. Geçimlik olarak da kendisine Kadıköy bölgesi verildi. Zaten bölgenin
İstanbul`u fetheden Fatih Sultan Mehmet, fethin üzerinden yaklaşık on sene sonra cami inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara (bazı kaynaklarda bu mimarın ismi Khristodoulos’tur).
Fatih Sultan Mehmet, fetihten on yıl sonra Mimar Atik Sinan’a, kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapması için emreder.
Atik Sinan her ne kadar bu işe “Emrin başım üstüne” diyerek başlasa da malzemeler arasında bulunan yüksek mermer sütunları kendi hesabına göre ölçüp biçip “üç arşın” kestirdikten sonra yaptığı cami Fatih’in istediği ölçüde heybetli olmaz.
Fatih Sultan Mehmet, yeni yapılan camiyi görünce “Kubbesi Ayasofya?dan daha büyük olsun...” emrine neden uyulmadığını sorar. Mimar; büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için kubbesini Ayasofya’dan daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyler.
Fatih, mimarın hem Ayasofya’yı (emrine rağmen) özellikle kayırdığını düşündüğü için hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için “Mermer sütunları kesen ellerin kesilmesi” emrini verir...
Mimar Atik Sinan bunu özellikle yapmadığını “Hesaplarına göre Ayasofya?nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin, ilk depremde yıkılacağını” düşündüğünü söyler ama emir büyük yerdendir ve geri dönüşü yoktur.
Fakat çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, mimar haklılığına olan güvenini daha da bir pekiştirir ve İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye verip hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e şikâyet eder...
Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar verir...
Fatih mahkemeye gelir ve duruşma başlar; Fatih Sultan Mehmet çok büyük bir insan olabilir ama emrindeki birini mahkeme etmeden cezalandırmıştır. Karşı taraf savunmasını yapar, mimar gerekçelerini açıklar ve kadı kararını verir: Fatih Sultan Mehmet suçlu bulunur ve kendisi de mimara uyguladığı cezayla yani elleri kesilerek cezalandırılacaktır...
Bunu duyan Mimar Atik Sinan kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikâyetini geri çeker. Kadı, bunu göz önünde bulundurarak cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir...
Evliya Çelebi`nin aktardığına göre, karardan sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; "Eğer sen Allah`ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla başını paramparça ederdim" der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: "Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim" der.
Mimarın yaptığı bu cami gerçekten de 1766 depreminde yıkılmış, yerine Fatih Külliyesi yapılmıştır.
Bu hikâye birçok yerde farklı şekilde anlatılsa mimarın ismi bir iki yerde farklı geçse de Evliya Çelebi’nin Seyahatname’ sinde yukardaki şekilde işlenmiştir.
KUZGUNCUK BOSTANI:
Sultan Mehmet Reşat döneminden kalan 16 bin 445 metrekarelik yeşil alan, uzun yıllar bostan olarak kullanılmış. Bostan son sahibi Rum İspiro Şore’den 1977’de Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmiş. Bostana, İspiro Şoro’nun oğlu İlia Şore’den dolayı Kuzguncuklular İlia’nın Bostanı da diyor. 700 yıldan fazla bir tarihe sahip olan Şore ailesinin yıllarca ekip biçtiği Kuzguncuk bostanı 1977’de vakıflara geçmiş, 1986 yılına kadar imar planlarında yeşil alan olarak yer aldı.
FETHİ PAŞA KORUSU
Anadolu yakasının Boğaz kıyısında bulunan ve bu bölgenin oksijen deposu olarak bilinen Fethi Paşa Korusu, Sultantepe semtinin İstanbul Boğazı’nı gören sırtlarından başlayıp, Kuzguncuk Tepesi ve Paşalimanı’nın üst kısımlarına doğru uzanıyor. Koru, ismini II. Mahmud ve I. Abdülhamid dönemlerinde valilik, elçilik ve nazırlık yapan Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa’dan alıyor.
İstanbul Kuzguncuk’taki yalıyı o kadar güzel döşüyor ki; evi çok beğenen Sultan Abdülmecit Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırırken sarayın döşenmesi görevini ona veriyor.
ÖZBEKLER TEKKESİ
1752-1753 yılında Maraş valisi Abdullah Paşa tarafından kurulmuş olan Özbekler Tekkesi Nakşibendi tarikatına vakfedilmiş Üsküdar sırtlarında bulunan bir tekkedir. Bu tekkeyi diğer birçok tekkeden ayıran özelliği ise Kurtuluş Savaşı sürecindeki faaliyetleridir.
Osmanlı Devletinin I.Dünya savaşından yenik ayrılmasının ardından başkent İstanbul ve Anadolu’nun birçok yeri işgal altına girmişti. İstanbul’dan Anadolu’ya geçiş Karakol Cemiyeti adındaki gizli bir cemiyetin yürüttüğü faaliyetler ile sınırlı bir şekilde yapılabilmekteydi. Karakol Cemiyetinin oluşturduğu güzergah İstanbul-İzmit-Geyve-Adapazarı yoluydu ve bu yolun ilk durağı Üsküdar’da bulunan Özbekler Tekkesi’ydi. Tekke bu faaliyetinin dışında aynı zamanda haberleşme merkezi olarak da çalışmaktaydı. İstanbul ile Ankara arasındaki haberleşmenin bir bölümü bu tekke üzerinden sağlanmaktaydı.