Warning: session_start(): open(/var/lib/lsphp/session/lsphp81/sess_83nk94rss16eorjk9lvjln0b1l, O_RDWR) failed: No space left on device (28) in /home/yudosk.org/public_html/etkinlik_detay.php on line 1

Warning: session_start(): Failed to read session data: files (path: /var/lib/lsphp/session/lsphp81) in /home/yudosk.org/public_html/etkinlik_detay.php on line 1
ÜSKÜDAR-KUZGUNCUK YÜRÜYÜŞÜ
Yeni Ufuklar Doğa Sporları Spor Kulübü

ÜSKÜDAR-KUZGUNCUK YÜRÜYÜŞÜ

 

ÜSKÜDAR-KUZGUNCUK-ÜSKÜDAR YÜRÜYÜŞÜ

30 HAZİRAN SALI

GENEL BİLGİ:

YÜRÜYÜŞ LİDERİ: İBRAHİM KAMİL BİRLİKAY-05333074124

Parkur Zorluğu: KOLAY

Parkur: 10 KM

Görülecek yerler:

Üsküdar Mevlevihanesi,  Aziz Mahmud Hüdai  Hz., Fatih in Mahkemesi, Sultantepe Özbekler Tekkesi, Fethi Paşa Korusu, Kuzguncuk tarihi evleri, Kuzguncuk Bostanı, Sanat galerileri,  Beth Ya'akov Sinagoku, Surp Kirkor Lusaroviç Kilisesi ,Kuzguncuk Yeni Camii

Sabah saat 10:00'da Üsküdar Abbara Kahve buluşuyoruz. Kahvaltımızı burada yapabiliriz.  Kahvaltı için hertürlü yiyecek, çay, kahve ve içecek mevcut. Kahvaltımızı bitirdikten sonra 11:30'da yürüyüşümüze başlıyoruz.
Abbara Kahve adres :  Selmani Park Cad. No: 27  Üsküdar
Tel no:  0533 815 55 97 ( Kanaat Lokantasına 100 m. mesafede.)
 
Rota  : Abbara Kahve den 11.30 da haraket ediyoruz , ilk durağımız Sultantepe Özbekler Tekkesi - Fethi Paşa Korusu ,İcadiye Mahallesinden geçerek Kuzguncuk tarihi evleri -  Kuzguncuk Bostanı- Sanat galerileri  Beth Ya'akov Sinagoku (1878 ) - Surp Kirkor Lusaroviç Kilisesi ( 1852 )- Yeni Camii ( 1852 ) görülecek ve sahilden tekrar Üsküdar a dönülüp etkinlik bitmiş olacak.
 
Arzu edenlerle Abbara Kahve de çay-kahve veya akşam yemeği muhabbetine devam edebiliriz.
 
Yürüyüşlerde  ve  molalarda 1,5 m sosyal mesafe kuralı uygulanacaktır. Etkinlik esnasında maske takmak zorunludur.
ETKİNLİK, SOSYAL MESAFE KURALINA UYGUN OLARAK VE MASKE KULLANILARAK GERÇEKLEŞTİRİLECEKTİR. GEREK DUYULURSA AYRINTILARDA DEĞİŞİKLİĞE GİDİLECEKTİR.
18 Yaş altı katılımcılar ebeveynleri ile etkinliğe katılabilirler.
 
Üsküdar Mevlevihanesi
Üsküdar Mevlevîhânesi, Doğancılar Caddesi üzerinde Galata Mevlevîhânesi şeyhi Sultanzâde Numan Halil Dede tarafından H. 1205/ M. 1791 yılında yaptırılmıştır. Çelebilik makamı tarafından zâviye olarak tanınan bu mekân, İstanbul’da açılan son mevlevîhânedir. Uzun yıllar Mevlevî tarîkatının bir müessesi olarak faaliyette bulunan Üsküdar Mevlevîhânesi’nin binaları halen ayakta ve bugün Klasik Türk Sanatları Vakfı tarafından Çeşitli sanatların icrâsı için kullanılmaktadır. Mevlevîhânelerin tarihinde birçok sanatla beraber, özellikle hüsn-i hat meslek edinilmiş bir hüner olmuştur. Dolayısıyla bugün Üsküdar Mevlevîhânesi’nin yerinde, alanında uzman kadrosuyla bir sanat eğitimi yuvası olan Klasik Türk Sanatları Vakfı’nın olması oldukça anlamlıdır.
Aziz Mahmud Hüdai  Hz.
Cami, imaret, türbe, kütüphane, hünkâr mahfeli, çeşme, derviş hücreleri, şeyh evi, fırın ve hamamdan oluşan bu güzel külliye Üsküdar'ın yüksek bir semtinde yapılmıştır. Onbin metre karelik çok geniş bir alana yayılan bu manzumeye, Hüdâyî Mahmut ve Aziz Mahmut sokaklarına açılan avlu kapılarından girilir. Banisi, Mihrimah Sultan ve Sadrazam Rüstem Paşa'nın kızı Ayşe Hanım Sultan'dır. 1003 (1594) tarihinde Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi adına yapıldığından, bu isimle şöhret bulmuştur. 1007 (1598) yılında yapıldığı söylenirse de doğru değildir. Çünki, Hüdâyî Efendi'nin oğlu, Mustafa Ebrar Efendi 1004 senesi vefat ederek şimdiki türbenin bulunduğu yere defn edilmiş ve sonra da türbe yapılmıştır. 
Fatih' in Mahkemesi

Fatih Sultan Mehmet`in yargılanıp elinin kesilmesine karar verilen dava, Üsküdar Gülfem Hatun Mahallesi`ndeki 11 numaralı kırmızı taş binada görülmüştü. 1941`den sonra ofis, terzi, kuaför ve halı dükkanı olarak kullanılan binanın izine yıllar sonra ulaşıldı.

İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’dir. Fatih, şehrin sadece imarı ile uğraşmadı. İlk İstanbul kadısının da atanmasını sağladı. Bursa Müderrisi Hızır Bey, şehrin ilk kadısı olarak atandı. Geçimlik olarak da kendisine Kadıköy bölgesi verildi. Zaten bölgenin

İstanbul`u fetheden Fatih Sultan Mehmet, fethin üzerinden yaklaşık on sene sonra cami inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara (bazı kaynaklarda bu mimarın ismi Khristodoulos’tur).

Fatih Sultan Mehmet, fetihten on yıl sonra Mimar Atik Sinan’a, kubbesi Ayasofya’dan daha büyük bir cami yapması için emreder.

Atik Sinan her ne kadar bu işe “Emrin başım üstüne” diyerek başlasa da malzemeler arasında bulunan yüksek mermer sütunları kendi hesabına göre ölçüp biçip “üç arşın” kestirdikten sonra yaptığı cami Fatih’in istediği ölçüde heybetli olmaz.

Fatih Sultan Mehmet, yeni yapılan camiyi görünce “Kubbesi Ayasofya?dan daha büyük olsun...” emrine neden uyulmadığını sorar. Mimar; büyük bir depremde caminin yıkılacağından korktuğu için kubbesini Ayasofya’dan daha küçük yapmak zorunda kaldığını ve bu yüzden sütunları kestirdiğini söyler.

Fatih, mimarın hem Ayasofya’yı (emrine rağmen) özellikle kayırdığını düşündüğü için hem de kendinden izin alınmadan böyle bir işe kalkıştığı için “Mermer sütunları kesen ellerin kesilmesi” emrini verir...

Mimar Atik Sinan bunu özellikle yapmadığını “Hesaplarına göre Ayasofya?nın kubbesinden daha büyük bir kubbenin, ilk depremde yıkılacağını” düşündüğünü söyler ama emir büyük yerdendir ve geri dönüşü yoktur.

Fakat çevresindekilerin de cesaretlendirmesiyle, mimar haklılığına olan güvenini daha da bir pekiştirir ve İstanbul’u fetheden, fatihler fatihi, Padişah Fatih Sultan Mehmet’i mahkemeye verip hakkını aramak için Kadı Hızır Bey’e şikâyet eder...

Bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından atanmış, Osmanlı adaletini simgeleyen Kadı Hızır Bey, mimarı dinleyip dava açılması için haklı sebep olduğuna kanaat getirir ve Fatih Sultan Mehmet’in mahkeme edilmesine karar verir...

Fatih mahkemeye gelir ve duruşma başlar; Fatih Sultan Mehmet çok büyük bir insan olabilir ama emrindeki birini mahkeme etmeden cezalandırmıştır. Karşı taraf savunmasını yapar, mimar gerekçelerini açıklar ve kadı kararını verir: Fatih Sultan Mehmet suçlu bulunur ve kendisi de mimara uyguladığı cezayla yani elleri kesilerek cezalandırılacaktır...

Bunu duyan Mimar Atik Sinan kulaklarına inanamaz ve kadıya yalvararak şikâyetini geri çeker. Kadı, bunu göz önünde bulundurarak cezayı maddi tazminata çevirir ve mimara yüklü bir miktarda para verilmesine karar verir...

Evliya Çelebi`nin aktardığına göre, karardan sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; "Eğer sen Allah`ın hükmünü uygulamayıp, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla başını paramparça ederdim" der. Kadı Hızır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir: "Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deşik ederdim" der.

Mimarın yaptığı bu cami gerçekten de 1766 depreminde yıkılmış, yerine Fatih Külliyesi yapılmıştır.

Bu hikâye birçok yerde farklı şekilde anlatılsa mimarın ismi bir iki yerde farklı geçse de Evliya Çelebi’nin Seyahatname’ sinde yukardaki şekilde işlenmiştir.

Beth Ya'akov Sinagoku (1878 ) - Surp Kirkor Lusaroviç Kilisesi ( 1852 )- Yeni Camii ( 1852 )
 Kuzguncuk üç dini simgeleyen ibadethaneler aynı cadde üzerinde yan yana bulunmakta, İstanbul’a özgü hoşgörü anlayışını gözler önüne seriyorlar.
İcadiye Caddesi’nin hemen başında bulunan Bet Yaakov Sinagogu’nun yapılışı 1878 olarak bilinse de, Kuzguncuk’ta Yahudi varlığı, İspanya’nın birleşmesiyle soykırıma uğrayan Yahudilerin Osmanlı topraklarına ilk kez gelmeye başladığı 1492 yılına kadar dayanıyor. Öyle ki Kuzguncuk, Osmanlılara sığınan Yahudilerin yerleştiği ilk yerlerden biri olarak biliniyor.
Sinagogun yaklaşık 50 metre ilerisinde, Kuzguncuk Çarşı Caddesi üzerindeki Surp Krikor Lusaroviç Kilisesi’nin ibadete açıldığı tarih ise kayıtlarda 1835 yılı olarak görünüyor. 
Kuzguncuk Camii’nin ise mahallede Müslüman nüfusun iyice artmaya başladığı 1950’li yıllarda hizmete girmiş. 1952’de ibadete açılan cami, günümüzde hemen bitişiğinde bulunan Surp Krikor Lusaroviç Kilisesi’nin o günkü bahçesine inşa edilmiş durumda. Hatta caminin yapımı öncesinde, kilisenin papazı dahil Hıristiyan ve Yahudi vatandaşların, Müslüman komşularının ibadet edebilmeleri için caminin yapımına ciddi maddi ve manevi katkıda bulundukları belirtiliyor. 

KUZGUNCUK BOSTANI:

Sultan Mehmet Reşat döneminden kalan 16 bin 445 metrekarelik yeşil alan, uzun yıllar bostan olarak kullanılmış. Bostan son sahibi Rum İspiro Şore’den 1977’de Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmiş. Bostana, İspiro Şoro’nun oğlu İlia Şore’den dolayı Kuzguncuklular İlia’nın Bostanı da diyor. 700 yıldan fazla bir tarihe sahip olan Şore ailesinin yıllarca ekip biçtiği Kuzguncuk bostanı 1977’de vakıflara geçmiş, 1986 yılına kadar imar planlarında yeşil alan olarak yer aldı.

FETHİ PAŞA KORUSU

Anadolu yakasının Boğaz kıyısında bulunan ve bu bölgenin oksijen deposu olarak bilinen Fethi Paşa Korusu, Sultantepe semtinin İstanbul Boğazı’nı gören sırtlarından başlayıp, Kuzguncuk Tepesi ve Paşalimanı’nın üst kısımlarına doğru uzanıyor. Koru, ismini II. Mahmud ve I. Abdülhamid dönemlerinde valilik, elçilik ve nazırlık yapan Tophane Müşiri Fethi Ahmet Paşa’dan alıyor.

İstanbul Kuzguncuk’taki yalıyı o kadar güzel döşüyor ki; evi çok beğenen Sultan Abdülmecit Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırırken sarayın döşenmesi görevini ona veriyor.

ÖZBEKLER TEKKESİ

1752-1753 yılında Maraş valisi Abdullah Paşa tarafından kurulmuş olan Özbekler Tekkesi Nakşibendi tarikatına vakfedilmiş Üsküdar sırtlarında bulunan bir tekkedir. Bu tekkeyi diğer birçok tekkeden ayıran özelliği ise  Kurtuluş Savaşı sürecindeki faaliyetleridir. 

Osmanlı Devletinin I.Dünya savaşından yenik ayrılmasının ardından başkent İstanbul ve Anadolu’nun  birçok yeri işgal altına girmişti.  İstanbul’dan Anadolu’ya geçiş Karakol Cemiyeti adındaki gizli bir cemiyetin yürüttüğü faaliyetler ile sınırlı bir şekilde yapılabilmekteydi. Karakol Cemiyetinin oluşturduğu güzergah İstanbul-İzmit-Geyve-Adapazarı yoluydu ve bu yolun ilk durağı Üsküdar’da bulunan Özbekler Tekkesi’ydi. Tekke bu faaliyetinin dışında aynı zamanda haberleşme merkezi olarak da çalışmaktaydı. İstanbul ile Ankara arasındaki haberleşmenin bir bölümü bu tekke üzerinden sağlanmaktaydı. 

Araçsız Etkinlik
Üye Girişi Yapmalısınız.

Uyarılar

Genel Uyarı Metni

Değerli Üye ve Misafirlerimiz,

ETKİNLİKLER, İLGİLİ OTORİTELER VE DAĞCILIK FEDERASYONU TARAFINDAN BELİRLENECEK KARAR VE TAVSİYELERE UYGUN OLARAK GERÇEKLEŞTİRİLMEKTEDİR. ETKİNLİKLER, İZİN ÇIKMAZ İSE GERÇEKLEŞTİRİLMEYECEKTİR. GEREK DUYULURSA AYRINTILARDA DEĞİŞİKLİĞE GİDİLECEKTİR.


Kulübümüzce gerçekleştirilen dağcılık, kampçılık, kültür gezileri, doğa yürüyüşleri ve diğer doğa sporları ile ilgili faaliyet çalışmaları; kulüp yöneticilerimiz, rehber, lider ve etkinlik sorumluları tarafından gönüllülük esasına göre yapılmakta olup ticari turlarla ilgimiz bulunmamaktadır. Beklentilerinizin bu yönde olmaması konusunu dikkatinize sunar anlayışınız için teşekkür ederiz.

Katılım bildirdiği halde gelmeyen yada günübirlik etkinliklere 2 gün, haftasonu konaklamalı etkinliklere 3 gün, yurtiçi uzun süreli etkinliklere 2 hafta ve yurtdışı etkinliklere 6 hafta kala iptal etmek isteyen üyeler maliyet paylaşımında oluşan rakamı Kulüp hesabına yatıracaklardır. E-posta ile kendilerine yapılan bildirimi 5 gün içinde gerçekleştirmeyen arkadaşların sonraki katılım bildirimleri "yedek" olarak değerlendirilecektir... 
Bu karar diğer arkadaşların, yani kurallara uyan çoğunluğun haklarını korumak adına zorunluluk olmuştur.
Etkinlikler paylaşım esasına göre ücretlendirilir. Ayrıcalıklı kişi, kar ve kazanç yoktur.

Yudosk etkinliklerini www.yudosk.org dışında yayınlamak izne tabidir. www.yudosk.org dışında yapılan katılım bildirimleri geçersizdir.

Yürüyüşlerde yemek molaları dışında sigara içmek ve doğada çöp bırakmak yasaktır.  

30 HaziranSalı

1816 Gün Sonra Başlayacak


ETKİNLİK TAMAMLANDI
Kamp Alanları
Soru Cevap